Mutlakiyet Anlayışı Ne Demek ?

Koray

New member
\Mutlakiyet Anlayışı Nedir?\

Mutlakiyet, kelime anlamı itibariyle "mutlak" olan, yani sınırsız, koşulsuz, değişmez bir durumu ifade eder. Mutlakiyet anlayışı, genellikle felsefi ve siyasal bağlamlarda karşımıza çıkan bir kavram olup, her iki alanda da benzer bir temel amaca hizmet eder: güç ve otoritenin sınırları olmadan, belirli bir merkezde toplandığı bir yapı oluşturmak. Bu anlayış, çeşitli tarihsel dönemlerde ve kültürlerde farklı biçimlerde şekillenmiş ve yorumlanmıştır.

Felsefi bir kavram olarak mutlakiyet, gerçekliğin ve bilginin mutlak bir doğruluğa, kesinliğe ve değişmezliğe dayandığı bir durumu tanımlar. Siyasal bağlamda ise, mutlakiyet genellikle bir monarşi veya totaliter bir rejimi ifade eder; yani, devletin tüm gücünün bir kişi veya grup tarafından toplandığı, yasaların ve yönetim biçiminin belirli bir kişi ya da zümre tarafından mutlak bir şekilde kontrol edildiği bir yönetim anlayışıdır.

\Felsefede Mutlakiyet Anlayışı\

Felsefi anlamda mutlakiyet, bir şeyin tüm diğer şeylerden bağımsız ve kendi başına var olma halini ifade eder. Bu anlayış, özellikle Almanya'nın büyük filozoflarından Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in diyalektik felsefesinde önemli bir yer tutar. Hegel'e göre mutlak, tüm evreni kapsayan ve her şeyin birliğini sağlayan bir ilkedir. Hegel'in sisteminde mutlakiyet, yalnızca insan aklının ve bilincinin, bir süreç içinde kendini tanıyıp, gerçekliği anlamasıyla ulaşılabilen bir düzeydir.

Öte yandan, mutlakiyet kavramı, Kant gibi filozoflar tarafından eleştirilmiştir. Kant, bilginin yalnızca deneyimle mümkün olduğunu savunmuş ve "mutlak" bir gerçeğe ulaşmanın imkansız olduğunu belirtmiştir. O, insan zihninin bilgiye sınırlı bir şekilde erişebileceğini ve bu nedenle mutlak bilgiden bahsetmenin anlamsız olduğunu ileri sürmüştür. Bu bakış açısı, mutlakiyetin her zaman insan algısı ve deneyimi ile sınırlı olduğunu savunur.

\Siyasal Mutlakiyet ve Mutlakiyetçi Yönetimler\

Siyasal anlamda mutlakiyet, özellikle 17. ve 18. yüzyıl Avrupa'sında, mutlak monarşilerin yükselmesiyle daha fazla dikkat çekmiştir. Mutlakiyetçi monarşi, hükümdarın, devletin tüm yetkilerini elinde bulundurduğu ve bu gücü sınırsız bir biçimde kullandığı bir yönetim biçimidir. En bilinen örneklerinden biri, Fransa'da Louis XIV döneminde görülen "devlet benim" anlayışıdır. Louis XIV, mutlak monarşiyi en uç noktalara taşıyarak, hem kendi gücünü pekiştirmiş hem de Fransız aristokrasisini zayıflatmıştır. Onun dönemi, mutlakiyet anlayışının zirveye ulaştığı bir dönem olarak kabul edilir.

Bu tür yönetimler, mutlak bir otoritenin tüm kararları tek bir kişi tarafından alındığı, yasaların sadece hükümdarın iradesine dayandığı ve halkın bu kararlar üzerinde hiçbir etkiye sahip olmadığı rejimlerdir. Burada, devletin ideolojik ve ekonomik yapısı da monarkın kararları etrafında şekillenir.

\Mutlakiyet ve Demokrasi Arasındaki Farklar\

Mutlakiyetçi rejimler, genellikle demokrasi ile zıt bir anlayış sergiler. Demokrasi, halkın egemenliği ve halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla kararların alındığı bir yönetim biçimidir. Mutlakiyetçi bir yönetim ise, tek bir kişinin veya elit bir grubun, halkın iradesine karşı yönetim biçimini sürdürmesidir. Bu nedenle mutlakiyet, bireysel özgürlüklerin ve halkın iradesinin kısıtlanması ile ilişkilendirilirken, demokrasi, özgürlük ve eşitlik üzerine inşa edilmiştir.

Demokrasi anlayışında, hükümetler halkın onayı ve seçimiyle gelir ve değişir. Oysa mutlakiyetçi sistemlerde halkın katılımı sınırlıdır ve yönetim gücü, hükümdarın veya egemen sınıfın elindedir. Tarihsel olarak, mutlakiyetçi rejimler daha fazla baskı, sansür ve zorbalıkla özdeşleştirilmiş, toplumun çoğunluğunun sesini duyurmasına imkân tanımamıştır.

\Mutlakiyetin Modern Yansımaları\

Modern dönemde mutlakiyet, doğrudan siyasal rejimler üzerinden değil, daha çok iktidarın konsolide olduğu, demokrasi maskesi altında baskıların sürdüğü bazı totaliter rejimlerde karşımıza çıkmaktadır. Günümüzdeki otoriter yönetimlerin bazı özellikleri, geçmişteki mutlakiyetçi monarşilerle benzerlik gösterir. Bu tür rejimlerde, seçimler olsa bile halkın kararları sınırlı olabilir ya da tamamen şekilsel bir karakter taşıyabilir. Totaliter ideolojiler de halkın mutlak bir biçimde kontrol edilmesi ve devletin her alanda etkinlik göstermesi gerektiğini savunur. Bu bağlamda, mutlakiyetin günümüzdeki yansıması, devletin hayatın her alanında güç sahibi olduğu, bireysel özgürlüklerin baskılandığı, kültürel ve sosyal yaşamın da kontrol altına alındığı yönetim biçimlerinde görülmektedir.

\Mutlakiyet Kavramının Eleştirisi\

Mutlakiyet, genellikle totaliter bir yönetim biçimi ile ilişkilendirildiği için, eleştirmenler tarafından insan haklarına, özgürlüklere ve adaletin sağlanmasına karşı bir tehdit olarak görülür. Özellikle, bireylerin düşünce ve ifade özgürlüklerinin kısıtlanması, mutlakiyetçi yönetimlerin en büyük eleştirilen yönlerinden biridir. Ayrıca, mutlakiyetin, toplumların gelişmesine engel olduğu, çünkü tek bir görüşün dayatılmasının yaratıcılığı ve toplumsal dinamizmi öldürdüğü iddia edilir.

Felsefi açıdan bakıldığında ise, mutlakiyet, insan zihninin sınırlı doğası gereği eleştirilmiştir. İnsanların, evreni ve gerçekliği mutlak bir şekilde algılamalarının mümkün olmadığı, bu nedenle mutlak bir bilginin var olamayacağı savunulmuştur. Bu bakış açısına göre, mutlakiyet anlayışı, insanın sınırlı bilgi ve algı kapasitesine aykırıdır.

\Sonuç Olarak Mutlakiyet Anlayışının Toplumlar Üzerindeki Etkisi\

Mutlakiyet anlayışı, hem felsefi hem de siyasal bağlamda geniş bir etkisi olan, karmaşık bir kavramdır. Felsefi düzeyde mutlakiyet, evrenin ve bilginin mutlak bir gerçekliğe dayandığı bir bakış açısını ifade ederken, siyasal düzeyde mutlakiyet, gücün bir kişide toplandığı ve halkın özgürlüklerinin kısıtlandığı bir yönetim biçimini ifade eder. Modern dünyada, mutlakiyetin yansıması çoğunlukla otoriter rejimlerde görülse de, tarihsel olarak bu anlayışın farklı formlarda varlık gösterdiği söylenebilir. Mutlakiyetin eleştirisi, insan hakları, özgürlükler ve toplumların gelişimi üzerine yoğunlaşır ve bu bakış açısı, mutlakiyetin tehlikelerini gözler önüne serer.